Yargıtay 13. Hukuk Dairesi, bir doktorun, karnındaki suyu azalan ancak bilgisayarlı kontrolleri normal görünen kadının ölü doğum yapmasından sorumlu olmadığına hükmeden yerel mahkeme kararını bozdu. Kararda, doktorların görevlerini yerine getirirken özenli davranmaları gerektiğine ve hafif kusurlarından bile sorumlu olduklarına hükmedilerek, doktor sorumluluğunun bu kapsamda değerlendirilmesi gerektiği belirtildi.
Kocaeli’de hamileliğinin son günlerindeki bir kadın, doğum yapmak üzere özel bir hastaneye geldi. Burada yapılan kontrollerinde kadına her şeyin normal seyrettiği belirtilmesine karşın, bebek ölü olarak dünyaya geldi.
Kadın, hastaneye saat 12.00 civarında geldiğini, yapılan kontrollerde her şeyin normal olduğunun söylendiğini, bu saatten 23.00’e kadar karnındaki suyun bittiği bildirilmesine rağmen, hiç bir kontrolün yapılmadığını, bebeğin uzun süre susuz kalması ve dışkısını yutması nedeniyle doktorun ihmali sonucu öldüğünü savunarak davacı oldu.Davada, hamilelik sürecini takip eden doktorun hatalı, eksik teşhis ve tedavi sonucunda bebeğin ölümüne sebebiyet verdiği ileri sürülerek, fazlaya ilişkin haklar saklı tutulmak kaydıyla 100 lira maddi, anne için 50 bin lira, baba için de 30 bin lira manevi tazminat talep edildi.
Davalı doktor ve hastane ise gerekli tıbbi müdahalenin yapıldığını, kusurlarının bulunmadığını savunarak davanın reddedilmesini istedi.
Davayı görüşen, Gebze 4. Asliye Hukuk Mahkemesi, Adli Tıp Kurumu Başkanlığı 1. İhtisas Kurulunun, doğum için gelinen tarihte ve en son yapılan kontrollerde bebeğin sıkıntıda olduğunu gösterir bulgu olmadığı, gebenin takiplerinin düzenli yapıldığı da dikkate alındığında hekimlere ve sağlık personeline atfedilecek kusur bulunmadığı yönündeki raporu doğrultusunda, davayı reddetti.
Kararın temyiz edilmesi üzerine dosyayı görüşen Yargıtay 13. Hukuk Dairesi, yerel mahkemenin tazminat talebini reddeden kararını bozdu.
“Yaptığı uğraşların özenle görülmemesinden sorumlu”
Bozma kararında, doktorun iş görürken yöneldiği sonucun elde edilmemesinden değil de, bu sonuca ulaşmak için yaptığı uğraşların özenle görülmemesinden sorumlu olduğu ifade edildi.
Doktorun sorumluluğunun, genel olarak işçinin sorumluluğuna ilişkin kurallara bağlı olduğu belirtilen kararda, şöyle denildi:
“Doktor, işçi gibi özenle davranmak zorunda olup, hafif kusurundan bile sorumludur. O nedenle doktorun meslek alanı içinde olan bütün kusurları, hafif de olsa sorumluluğun unsuru olarak kabul edilmelidir. Doktorlar, hastalarının zarar görmemesi için yalnız mesleki değil, genel hayat tecrübelerine göre herkese yüklenebilecek dikkat ve özeni göstermek zorundadır. Doktor, tıbbi çalışmalarda bulunurken, bazı mesleki şartları yerine getirmek, hastanın durumuna değer vermek, tıp biliminin kurallarını gözetip uygulamak, tedaviyi her türlü tedbirlerini alarak yapmak zorundadır. Doktor, özen yükümlülüğü kapsamında en ufak bir tereddüt gösteren durumlarda, bu tereddüdü ortadan kaldıracak araştırmalar yapmak ve bu arada koruyucu tedbirler almakla yükümlüdür. Çeşitli tedavi yöntemleri arasında seçim yaparken, hastanın ve hastalığın özellikleri göz önünde tutulmalı, onu risk altına sokacak tutum ve davranışlardan kaçınmalı ve en emin yolu tercih etmelidir.”
“Görevini gereği gibi yerine getirmemiş sayılır”
Kararda, hastanın güvendiği doktordan titiz bir özen ve dikkat göstermesini beklemekte haklı olduğu, titiz bir özen göstermeyen doktorun Borçlar Kanunu uyarınca görevini gereği gibi yerine getirmemiş sayılması gerektiği ifade edildi.
Adli Tıp Kurumu Başkanlığının raporunda doktor ve sağlık görevlilerine kusur atfedilmemiş olmasına karşın, dosya kapsamındaki tıbbi tedavi evrakları incelendiğinde davacı kadının, önceki muayenelerine ait formlara göre, yüksek-riskli gebe tanımı yapılarak takip edildiği belirtildi.
Kadının doğum için hastaneye başvurmasına ilişkin düzenlenen epikriz raporunda da hastanın amniyon sıvısının normalden az olduğu tespit edilerek ilaçla doğum indüksiyonu kararı alındığı anlatılan kararda, kadının beyanlarına göre, hastaneye girilen saat 11.58’den doğumun gerçekleştiği saat 23.00’e kadar doktor tarafından sadece bir kez vizite edildiği bildirildi.
Doktorun, hastanın giriş yaptığı saat ile doğumun gerçekleştiği 11 saatlik dönem içerisinde gerekli kontrolleri yaptığına dair başka bir tedavi evrakının dosyaya sunulmadığına işaret edilen kararda, şu tespitlere yer verildi:
“Davacı hastanın yüksek-riskli gebe olarak takibi yapılmasına ve hastaneye başvurduğunda amnion sıvısında azalma tespit edilerek ilaçla doğum indüksiyonu kararı alınmasına rağmen, hastaneye giriş saati ile doğum saati arasındaki 11 saatlik süreçte hastayı gerektiği şekilde takip edip etmediğine dair bir değerlendirmenin yapılmadığı, sadece doktor denetimi dışında görevli ebeler tarafından yapılan NST kayıtlarına göre doktorun sorumlu bulunmadığı sonucuna varıldığı anlaşılmaktadır.
Hal böyle olunca, her ne kadar bebeğin ölümünün mekonyum aspirasyonundan kaynaklandığı tespit edilmiş ise de bu durumun hastanın takip süreci ve yatışı sırasındaki mevcut bulgulara göre önceden öngörülerek, gerekli tetkikler yapılmak suretiyle riskin azaltılması veya önlenmesinin mümkün olup olmadığı, buna ilişkin önlemlerin alınabilip alınamayacağı ile bu hususlarda davalı doktorun herhangi bir kusurunun olup olmadığı hususunda bir belirleme yapılmadığı, Adli Tıp Kurumu raporunun bu haliyle hüküm kurmaya elverişli bulunmadığı anlaşılmaktadır.”
Kararda, dosyanın üniversitelerin ilgili ana bilim dallarından seçilecek aralarında kadın doğum uzmanının da bulunduğu, konularında uzman doktorlardan oluşturulacak bir bilirkişi kuruluna dosya tevdi edilmesi, davalıların hukuki konum ve sorumluluklarının, buradan alınacak rapor ve dosyada mevcut delillerle birlikte bir bütün olarak değerlendirilerek belirlenmesi gerektiği kaydedildi.
Emsal Olacak Karar
13. Hukuk Dairesi 2015/29603 E. , 2016/11289 K.
"İçtihat Metni"
MAHKEMESİ :Asliye Hukuk Mahkemesi
Taraflar arasındaki tazminat davasının yapılan yargılaması sonunda ilamda yazılı nedenlerden dolayı davanın reddine yönelik olarak verilen hükmün süresi içinde davacılar avukatınca temyiz edilmesi üzerine dosya incelendi gereği konuşulup düşünüldü.
KARAR
Davacı, davalı hastanede çalışan diğer davalı doktor tarafından hamilelik sürecinin takip edilerek bu kapsamda en son 03.06.2012 tarihinde davalı doktora başvurduğunu, doktor tarafından kontrollerinin yapılarak 09.06.2012 tarihinde hastaneye tekrar gelmesinin söylendiğini, belirtilen tarihte hastaneye başvurduğunu, davalı doktor tarafından saat 13.00 ‘te yapılan kontrolde her şeyin normal olduğunun söylendiğini, bu saatten doğumun gerçekleştiği 23.00 saatine kadar anne karnındaki suyun bittiği bildirilmesine rağmen hiç bir kontrolün yapılmadığını, bebeğin uzun süre susuz kalması nedeniyle dışkılayarak dışkısını yutması nedeniyle davalı tarafların ihmali sonucu vefat ettiğini ileri sürerek; fazlaya ilişkin haklarını saklı tutarak 100 TL maddi tazminat, davacı anne için 50.000 TL ve baba için 30.000 TL manevi tazminatın olay tarihinden itibaren yasal faizi ile davalılardan tahsiline karar verilmesini talep etmiştir.
Davalı taraflar savunmalarında, gerekli tıbbi müdahalenin yapıldığını kusurlarının bulunmadığını savunarak davanın reddini dilemişlerdir.
Mahkemece davanın reddine karar verilmiş, hüküm davacılar tarafından temyiz edilmiştir.
1-Davacı, kendisinin hamilelik sürecini takip eden davalı doktorun hatalı ve eksik teşhis ve tedavi sonucunda bebeğinin ölümüne sebebiyet verdiğini ileri sürerek maddi ve manevi tazminat isteminde bulunmuştur.
Dava, davalı doktorun vekillik sözleşmesinden kaynaklanan özen borcuna aykırı davrandığı iddiasına dayanmaktadır ( B.K. 386, 390 md ). Vekil, iş görürken yöneldiği sonucun elde edilmemesinden değil de, bu sonuca ulaşmak için yaptığı uğraşların özenle görülmemesinden sorumludur. Vekilin sorumluluğu, genel olarak işçinin sorumluluğuna ilişkin kurallara bağlıdır ( B.K. 390/II ). Vekil, işçi gibi özenle davranmak zorunda olup, hafif kusurundan bile sorumludur ( B.K. 321/1 md ). O nedenle doktorun meslek alanı içinde olan bütün kusurları ( hafif de olsa ) sorumluluğun unsuru olarak kabul edilmelidir. Doktorlar, hastalarının zarar görmemesi için yalnız mesleki değil, genel hayat tecrübelerine göre herkese yüklenebilecek dikkat ve özeni göstermek zorundadır. Doktor, tıbbi çalışmalarda bulunurken, bazı mesleki şartları yerine getirmek, hastanın durumuna değer vermek, tıp biliminin kurallarını gözetip uygulamak, tedaviyi her türlü tedbirlerini alarak yapmak zorundadır. Doktor, özen yükümlülüğü kapsamında en ufak bir tereddüt gösteren durumlarda, bu tereddütü ortadan kaldıracak araştırmalar yapmak ve bu arada koruyucu tedbirler almakla yükümlüdür. Çeşitli tedavi yöntemleri arasında seçim yaparken, hastanın ve hastalığın özellikleri göz önünde tutulmalı, onu risk altına sokacak tutum ve davranışlardan kaçınmalı ve en emin yolu tercih etmelidir ( Bkz. Tandoğan, Borçlar Hukuk Özel Borç İlişkileri, Cild, Ank.1982, Sh.236 vd). Gerçektende mesleki bir işgören; doktor olan vekilden ona güvenen muvekkil titiz bir ihtimam ve dikkat göstermesini beklemekte haklıdır. Titiz bir özen göstermeyen vekil, B.K. 394/1 uyarınca vekaleti gereği gibi ifa etmemiş sayılmalıdır.
Dava, davalı doktorun vekillik sözleşmesinden kaynaklanan özen borcuna aykırı davrandığı iddiasına dayanmaktadır ( B.K. 386, 390 md ). Vekil, iş görürken yöneldiği sonucun elde edilmemesinden değil de, bu sonuca ulaşmak için yaptığı uğraşların özenle görülmemesinden sorumludur. Vekilin sorumluluğu, genel olarak işçinin sorumluluğuna ilişkin kurallara bağlıdır ( B.K. 390/II ). Vekil, işçi gibi özenle davranmak zorunda olup, hafif kusurundan bile sorumludur ( B.K. 321/1 md ). O nedenle doktorun meslek alanı içinde olan bütün kusurları ( hafif de olsa ) sorumluluğun unsuru olarak kabul edilmelidir. Doktorlar, hastalarının zarar görmemesi için yalnız mesleki değil, genel hayat tecrübelerine göre herkese yüklenebilecek dikkat ve özeni göstermek zorundadır. Doktor, tıbbi çalışmalarda bulunurken, bazı mesleki şartları yerine getirmek, hastanın durumuna değer vermek, tıp biliminin kurallarını gözetip uygulamak, tedaviyi her türlü tedbirlerini alarak yapmak zorundadır. Doktor, özen yükümlülüğü kapsamında en ufak bir tereddüt gösteren durumlarda, bu tereddütü ortadan kaldıracak araştırmalar yapmak ve bu arada koruyucu tedbirler almakla yükümlüdür. Çeşitli tedavi yöntemleri arasında seçim yaparken, hastanın ve hastalığın özellikleri göz önünde tutulmalı, onu risk altına sokacak tutum ve davranışlardan kaçınmalı ve en emin yolu tercih etmelidir ( Bkz. Tandoğan, Borçlar Hukuk Özel Borç İlişkileri, Cild, Ank.1982, Sh.236 vd). Gerçektende mesleki bir işgören; doktor olan vekilden ona güvenen muvekkil titiz bir ihtimam ve dikkat göstermesini beklemekte haklıdır. Titiz bir özen göstermeyen vekil, B.K. 394/1 uyarınca vekaleti gereği gibi ifa etmemiş sayılmalıdır.
Dava konusu olayda, davacı ...’ın davalı şirkete ait hastanede davalı doktor tarafından hamilelik sürecinin takip edilerek doğumunun gerçekleştirildiği ve epikriz kayıtlarına göre doğum sırasında bebeğin ölü olarak doğduğu anlaşılmaktadır. Dosya kapsamında alınan Adli Tıp Kurumu Başkanlığı
1.İhtisas Kurulu’nun 15.10.2014 tarihli raporunda, davacı hastanın davalı ...Hastanesine yatırılarak takibe alındığı, saat 11:58, 15:32, 17:36, 18:46, 20:17 ve 22:47’de çekilen NST'lerin reaktif olduğu, bu NST'lerin reaktif olduğunun görüldüğü, bebeğin normal vaginal yolla ölü ve mekonyum kaplı olarak doğduğu, doğum sırasında travayda bebeklerde mekonyum aspirasyonu olabileceği, saat 22:47 deki NST'nin reaktif olduğu, doğumun saat 23:00 gibi olduğu, doğum için gelinen tarihte ve en son çekilen NST de bebeğin sıkıntıda olduğunu gösterir bulgu olmadığı, gebenin takiplerinin düzenli olarak yapıldığı da dikkate alındığında hekimlere ve sağlık personeline atfı kabil kusur bulunmadığı rapor edilmiştir. Mahkemece bu raporun karar esas alındığı anlaşılmaktadır.
1.İhtisas Kurulu’nun 15.10.2014 tarihli raporunda, davacı hastanın davalı ...Hastanesine yatırılarak takibe alındığı, saat 11:58, 15:32, 17:36, 18:46, 20:17 ve 22:47’de çekilen NST'lerin reaktif olduğu, bu NST'lerin reaktif olduğunun görüldüğü, bebeğin normal vaginal yolla ölü ve mekonyum kaplı olarak doğduğu, doğum sırasında travayda bebeklerde mekonyum aspirasyonu olabileceği, saat 22:47 deki NST'nin reaktif olduğu, doğumun saat 23:00 gibi olduğu, doğum için gelinen tarihte ve en son çekilen NST de bebeğin sıkıntıda olduğunu gösterir bulgu olmadığı, gebenin takiplerinin düzenli olarak yapıldığı da dikkate alındığında hekimlere ve sağlık personeline atfı kabil kusur bulunmadığı rapor edilmiştir. Mahkemece bu raporun karar esas alındığı anlaşılmaktadır.
Dosya kapsamında mevcut tıbbi tedavi evraklar incelendiğinde, davacı gebe Türkan’ın davalı ...Hastanesinde yapılan göre 03.04.2012 – 10.05.2012 ve 03.06.2012 tarihli muayenelerine ait hasta muayene formlarına göre yüksek-riskli gebe tanımı yapılarak takip edildiği, yine hastanın doğum için davalı hastaneye başvurmasına ilişkin 09.06.2012 tarihli hastane tarafından düzenlenen epikriz raporunda hastanın amnion sıvısının normalden az olduğu tespit edilerek ilaçla doğum indüksiyonu kararı alındığı, davacı beyanlarına göre hastanın davalı hastaneye giriş yaptığı 11.58 saati ile doğumun gerçekleştiği 23.00 saatleri arasında davalı doktor tarafından sadece bir defa saat 16:00 sıralarında hastanın vizite edildiğinin beyan edildiği, davalı doktorun hastanın giriş yaptığı saat ile doğumun gerçekleştiği 11 saatlik dönem içerisinde gerekli kontrolleri yaptığına dair başka bir tedavi evrakı dosyaya sunulmamıştır.Davacı hasta Türkan’ın takip sürecinde yüksek-riskli gebelik olarak takibi yapılmasına ve hastaneye başvurduğunda amnion sıvısında azalma tespit edilerek ilaçla doğum indüksiyonu kararı alınmasına rağmen, hastaneye giriş saati ile doğum saati arasındaki 11 saatlik süreçte hastayı gerektiği şekilde takip edip etmediğine dair bir değerlendirmenin yapılmadığı, sadece doktor denetimi dışında görevli ebeler tarafından yapılan NST kayıtlarına göre doktorun sorumlu bulunmadığı sonucuna varıldığı anlaşılmaktadır. Hal böyle olunca, her ne kadar bebeğin ölümünün mekonyum aspirasyonundan kaynaklandığı tespit edilmiş ise de bu durumun hastanın takip süreci ve yatışı sırasındaki mevcut bulgulara göre önceden öngörülerek, gerekli tetkikler yapılmak suretiyle riskin azaltılması veya önlenmesinin mümkün olup olmadığı, buna ilişkin önlemlerin alınabilip alınamayacağı ile bu hususlarda davalı doktorun herhangi bir kusurunun olup olmadığı hususunda bir belirleme yapılmadığı Adli Tıp Kurumu raporunun bu haliyle hüküm kurmaya elverişli bulunmadığı anlaşılmaktadır. O halde mahkemece yapılacak iş, Üniversitelerin ilgili ana bilim dallarından seçilecek aralarında kadın doğum uzmanının da bulunduğu, konularında uzman doktorlardan oluşturulacak bir bilirkişi kuruluna dosya tevdi edilerek, davalıların açıklanan hukuki konum ve sorumlulukları, dosyada mevcut delillerle birlikte bir bütün olarak değerlendirilip, tıbbın gerek ve kurallarına göre olayda davalıların sorumluluğunu gerektirecek ihmal ve hata bulunup bulunmadığını gösteren, nedenlerini açıklayıcı, taraf, mahkeme ve Yargıtay denetimine elverişli rapor alınmak suretiyle hasıl olacak sonuca uygun bir karar vermekten ibarettir. Mahkemece, değinilen bu yön gözardı edilerek yazılı şekilde hüküm kurulmuş olması usul ve yasaya aykırıdır. Bozmayı gerektirir.
2-Bozma nedenine göre, davacıların diğer temyiz itirazlarının bu aşamada incelenmesine gerek görülmemiştir.
SONUÇ: Yukarıda (1) nolu bentte açıklanan nedenlerle kararın davacılar yararına BOZULMASINA, (2) nolu bent uyarınca, davacıların diğer temyiz itirazlarının incelenmesine yer olmadığına, peşin alınan harcın istek halinde iadesine, 25/04/2016 gününde oybirliğiyle karar verildi.
Sosyal Bağlantılar