Sitemizde aramak istediğiniz konuyu

BizdenOku - Doğru Bilgi

Kastamonunun Efesi Bitmeyen Şarkıya Döndü..



Yıllardır heyecanla bekliyoruz.
Bekliyoruz da ne oluyor.
Her yıl yeni bir açıklama, her yıl bir sonraya öteleme haberi. 
Kastamonu Taşköprü ilçesindeki en önemli turizm potansiyeline sahip olması gereken, ancak sürekli kazılarla kapalı tutulan antik kent Pompeiopolis'in gereken ilgiyi görmemesi tepkilere neden oluyor.
İzmir'in EfesiGaziantep Zeugma'sı hatta Pamukkale Antik şehri, Şanlıurfa'nın Göbeklitepe'si, Harran'ı mı desek mi diye benzetme yapsak yanlış bir ifade kullanacağımıza inandığımız onlardan daha da önemli olan Taşköprü Pompeioplis antik şehri için bir kez daha "Yılan Hikayesine Döndü. Hep Aynı Nakarat" ya da "bitmeyen şarkı" gibi. Kastamonu Üniversitesinin kontrolünde yapılan kazılar için bir kez daha öteleme haberi geldi.
Kastamonugazetesi haber sitesine göre Taşköprü Antik Şehri iki yıl sonra ziyaretçilere açılacakmış.
Yaklaşık 20 yıldır takibinde olduğumuz, sık sık gündeme getirdiğimiz ancak bir türlü ziyaretlere açılamayan Taşköprü Zımbıllı tepesi kazıları ne yazık ki bu yıl da tamamlanamıyormuş. Tamam, kazdıkça, eşeledikçe yeni yeni eserler bulunuyor olabilir ancak en azından Taşköprü için biten kısımlar ziyarete açılsın ki, turizm canlansın. Aynı Göbeklitepe gibi kısım kısım açılsın ki, en azından dünya Kastamonu'da antik bir şehrin varlığını kabullensin.
Yazılanlara, söylenenlere bakıyoruz yıllarca yazdığımızdan bir arpa boyu yol alınmak istenmiyor, gibi. Her yıl medyaya bir röportaj, bir kaç resim o kadar. Bunca yıldır bu kazı çalışması kimleri emekli etmedi ki..
Taşköprülüleri de usandırdılar, dedik,...
Bugünlerde google'a "Pompeiopolis" diye yazın.
Son haberlerde verilen bilgiler geçmiştekinden farklı değil.
Geçmiş yıllardaki haberlerle bugünkü haberler arasında fark fotoğraflar ve fotoğrafta görünen çalışanlar..
İçerik hep aynı...
"Kastamonu'nun Taşköprü ilçesindeki Pompeiopolis Antik Kenti'nde devam eden kazılarda ortaya çıkarılan 1800 yıllık mozaikler konservasyon çalışmalarının ardından gezilebilecek.
Roma döneminde yayıldığı alan bakımından Paflagonya bölgesinin en büyük kentlerinden biri olan Pompeiopolis'te gerçekleştirilen kazılar, Kültür ve Turizm Bakanlığı adına Kastamonu Üniversitesi Arkeoloji Bölümünce yürütülüyor."
Her yıl aynı açıklama
"Pompeiopolis Antik Kenti'ndeki mozaiklerin bu yıl gün yüzüne çıkarılması hedefleniyor."
Bir türlü çıkartılamadı.
Hedef bir türlü tutmuyor.
Taşköprülüler "Bitsin" diyor
Göbeklitepe para basarken burada para harcanıyor.
Taşköprü'de bitmeyen bu çalışma için insanlar farklı düşüncelere yöneliyor.
İlk başladığında doğan bebeler ya gelin olmaya ya da askere gitmeye başladı.
Siz bir kazımı sonuçlandıramadınız.
Hayırdır, neler oluyor, denilmez mi ?
*****
Bu antik şehirden çıkan eserlerin Kastamonu Merkezdeki Arkeoloji Müzesinde sergilenmesi ya Taşköprü ilçe merkezinde depo gibi bir yerde sergilenmesinden de kimse rahatsız olmuyor.
Taşköprü Belediyesinin tarihi eserleri sergilemek için depodan kurtarıp bir müze yapısına çevirmemesi de yöneticilerin dar fikirli olduğunun kocaman yansıması.
Hatta, Taşköprü şehir müzesinin bile gerekli ilgiyi görmediğinin daha önce dile getirmiştik. 
Taşköprü ilçesine yapılacak olan bir Arkeoloji Müzesinde ya da Şanlıurfada'ki Göbeklitepe yerleşkesinin bir benzerinin Taşköprü'de kurulabileceğini inanan, uzaklardan da olsa bir Taşköprülü olarak kendi ilçemden çıkan bir çok eserin başka yerlerde sergilenmesi ilçeme yapılmış ihanet olarak kabul ediyorum. İlçede yaşayan hemşerilerim kimbilir ne düşünüyordur. 
20 yıldan fazladır ilgi gösterip, gündeme çıkartmaya çalıştığım bu tarihi belde için kaç belediye başkanı, kaç kaymakam geldi gitti.. Kimseden tık yok. 
Sarımsak ve kendirden sonra ilçenin turizm yatırımları ile ülke ekonomisine yeni bir gelir kapısı olacağı açıkça belli iken sonuca gitmemenin nedenini de Kültür Bakanlığı'na sormak istiyoruz.

******


Zımbıllı Tepe Höyüğü - Gokırmak - Pompeiopolis  The Amnias 

Kastamonu Gökırmak vadisinde yer alan ve Zımbıllı Höyüğü olarak da bilinen Pompeipolis antik kentindeki ilk kazılar 1983 ve 1994 yılları arasında Kastamonu Arkeoloji Müzesi kontrolünde bazı yüzey kurtarma çalışmaları yapılmasıyla başladı. 2006 yılından 2013 yılına kadar nedensiz olarak durdurulan kazı çalışmaları yarım yamalak, ağır aksak devam ededursun, 2007 yılında yapılan Şanlıurfa'daki Göbeklitepe ören yeri, oradan sonra ortaya çıkıp ve popüler hale gelmiştir
Pompeipolis'in yer aldığı Gökırmak vadisi, çok uzun ve süregelen bir geçmişe sahiptir. kalıntılar ve bulgular bu vadinin taş devrinden günümüze kadar insan yaşamına uygun bir yer olduğunu gösteriyor.
Eski Pompeiopolis şehri, Taşköprü'nün kuzeyinde, Kastamonu'nun 45 km. kuzeyinde yer alır. Zımbıllı tepesi, iki tepeden daha yüksek olanı arkapol olarak kullanılmış ve iki tepenin etrafındaki düz alan Pompeiopolis'in yerleşim alanını oluşturmaktadır.
Ayrıca bir çok türbe, höyük ve Amnias vadisinde Pompeiopolis'in köylerine ait olduğu sanılan eski kalıntılar bulunmaktadır.
Pompeiopolis'in sınırları kuzeyde Küre dağının güney yamaçlarına güneyde Ilgaz dağının kuzey tarafına, doğuda Halys ırmağına ve Osmancık civarına ve son olarak batıda aynı zamanda Amosttris'inde sınırı olan Pınarbaşı vadisine kadar uzanmaktadır.
Pompeiopolis M.Ö. 65/64 yıllarında Pompeius tarafından Amnias vadisinin doğu-batı yolu geçişi üzerinde Bithynia-Pontus'un iki vilayetinde bir şehir eyaleti olarak kurulmuştur. Şehir Pompeus'dan türetilmiş olan Pompeiopolis olarak adlandırılmış ve bu isim "Pompeius'un Şehri" anlamına gelmektedir.
Bu şehir için bir özellik olmalıdır.Çünkü Romalıların son dönemindeki kayıtlarından birinde, şehir "Popeus'un ülkesi" olarak yer almaktadır. Bununla beraber Antonius bu düzenlemeleri kısmen değiştirmiş ve Pompeiopolis'i Kastamonu bölgesinin hükümdarlarına vermişti. bölge M.Ö 6-5 yıllarında Paphlagonia'nın son kralı olan Deiotanos Philadephos'un ölümünden sonra Galatio'nun Roma eyaletine bağlanmıştır.
Ve Gangra (Çankırı) başkentti. Bu dönemde, Pompeiopolis bir Roma şehri olarak gelişti ve şehrin konumunda yardımıyla büyük bir refaha sahipti. Diğer yandan, Paphlagania'nın Eparkhies'indeki şehirler birlik kurdular ve Pompeiopolis toplanma yeri olarak seçilmişti. Büyük ihtimalle bu dönemde toplanma yeri olmasına bağlı olarak, Pompeiopolis Antoninus Pius'tan Gallienus'a kadar Paphlagonia'nın başkenti olmuştu.
Şehir, M.S. 2. yy'ın ikinci yarısında, aynı zamanda Marcus Aurelius'un da damadı olan Claudius Sevenis tarafından yönetildi. Şehri genişletmeyi denedi ve Ktistes ve Pompeiopolis'in hamisi olarak kabul edildi. Pompeiopolis Marcus Aurelius ve Lucius Verus döneminde kısa bir süre için Sebaste olarak adlandırıldı. "Paphlagonia'nın Başkenti Sebaste" bağlı bozuk paralar sadece bu iki imparator döneminde görülüyor, Lucius Venus'un ölümünden sonra bu isim yok oluyor. Pompeiopolis'in Romalılar döneminin sonları ve Bizans döneminin başlangıcı sürecindeki tarihi sadece Piskopos listelerinden (fihristlerinden) öğrenilebilir.
Pompeiopolis M.S. 6.yy'ın ortalarında sadece bir piskoposluk olarak önemli hale geldi. İranlıların ve Arapların saldırılarından dolayı Pompeiopolis'in 6. yy'ın sonlarında yada 7. yy'ın başlarında terkedildiğine inanılıyor ve insanlar adı Kız kalesi olan en yakın kalede yaşamaya başlamışlardı. Bu kalenin duvarlarının yapımındaki malzemenin Pompeiopolis'in kalınıtlarından getirildiği sanılmaktadır.
Her ne kadar bölge MS 11. yüzyıldan başlayarak Türkler tarafından fethedilmiş olmasına rağmen, Pompeiopolis, M.S. 14. yy'a kadar Piskoposluk listesinde bir şehir olarak görülmüştür. Vadide olmasından dolayı o mevki civarında çok kalıntı yok ama araştırmalar şehrin çok elverişli ve geniş bir arazisi olduğunu gösterdi. Kastamonu müzesi tarafından yapılan kazılar çok sayıda çok iyi mozaik zemini meydana çıkardı ve önceki araştırmacı da burada daha fazla mozaik olduğunu söylüyor. Çok büyük şans sayılan birçok bulgu Kastamonu müzesinde var.
Ayrıca, modern kasabada birçok kalıntı görülüyor ve ayrıca Taşköprü'ye adını veren köprü de bir Roma kökenine sahip.

******

The city had been governed by Claudius Severus who was also the son-in-law of Marcus Aurelius in the second half of the 2 nd Century AD. He had tried to develop the city and he was accepted as the Ktistes and the Patron of Pompeiopolis. Pompeiopolis had been called as Sebaste for a short time in the period of marcus Aurelius and Lucius Verus. The coins with the remark of "sebaste Metropolis of Paphlagonia" are seen only from the period of these two emperors, after the death of Lucius Verus thes name disappears.







Kaynaklar
************

Taşköprü'de bir antik Şehir - Pompeiopolis - PAPHLAGONIA POMPEIOPOLİS
Pontus Devletinin kralı Mithridates Eupator
Eupator’a karşı nihai zaferi kazanan General Pompeius Gnaeus Magnus, M.Ö. 65 tarihinde Roma’ya Pontus’la birlikte Paphlagonia’nın kapılarını da açmıştı. Paphlagonia Bölgesinin kuzey sınırını Karadeniz (Pontus Euxenius) oluştururken, güney sınırında ise günümüz Çankırı’sı antik Gangra (Germonicopolis) yer almaktaydı.
Kıyıların M.Ö. 7. yy’dan itibaren özellikle Miletos kenti tarafından kolonize edilmesi, buraların erken
dönemlerde Helen unsurlarına sahip olmasına neden olurken, iç Paphlagonia’da diyebileceğimiz Küre (Pontic Dağlar) Dağları ile Ilgaz (Olgassys) Dağları arasında kalan Gökırmak (Amnias) Vadisi M.Ö. 1. yy ikinci yarısına kadar belki de hala II. Binden kalan Palaların ve 1200’lerdeki Oytys’in ardılı Traklar’ın kültür ve toplum yapısını korumaktaydı.
M.Ö. 66 yılında sınırsız yetkilerle donatılmış Romalı General Pompeus Magnus,Anadolu’ya geçerek daha önceden General Lucullus tarafından parçalanan Mithradetes ordularının takibine koyulmuş, ve ondan geriye kalan kale kentleri yok etmek için uğraşmıştır. M.Ö. 63 yılında Mithradates’in ölümüyle biten savaşlardan sonra, Pompeius bölgeyi Roma idaresi altında yeniden düzenlemiştir.
Bu yeni düzenleme temelde sivil idareyi yerel yöneticilere bırakıp, askeri idareyi Roma’nın alması üzerindeydi. Pontus Bölgesinde bu yeni düzenlemelere uygun olarak 11 şehir meydana getirdi. Bu kentler Amasrist (Amasra), Sinope (Sinop), Amisos (Samsun), Pompeiopolis (Taşköprü), Neapolis/Neoclaudiopolis (Vezirköprü), Magnapolis, Diospolis/Neocaesarea (Niksar), Nikopolis, Zela (Zile), Megalapolis/Sebasteia (Sivas), ve Amaseia ya da Abonuteichos/Ionopolis oldukları düşünülmektedir.
Pompeiopolis (Kastamonu/Taşköprü) general Pompeius’un bu yeni düzenlemeleri çerçevesinde tamamen bir Roma kenti karakteriyle kurduğu ve tarih sayfalarında yerini alan bir kenttir. Bu şekilde düzenlenmeden önce daha eski bir yerleşimin varlığına ilişkin arkeolojik materyal olarak bilgi sahibi olunmasa da yazılı kaynaklar bu varlığı bize işaret etmektedir.
Roma genarallellerinin karşısında üst üste yenilgiler almasaydı, belki Kuzey Anadolu’nun Romanizasyonu daha geç olabilirdi.
Strabon Geographika’sında “ … Etrafındaki Blaene ve Domanitis oldukça verimli topraklardır. İkincisinin içinden Amnias nehri geçer. Bithynialı Nikomedes’in kuvvetlerini Mithiridates Eupator burada tamamen yok etti, fakat bunu şahsen değil, generalleri vasıtasiyle yaptı… Ve burada yapılmış bir iskan olan Pompeiopolis, kent olarak ilan edildi…” (Strabon, XII,3,40) der. Amnias Vadisi paleolitik dönemden bu yana verimli toprakları olması, Anadolu’nun en kuzeyindeki doğu-batı geçişinin üzerinde yer almasından dolayı sürekli iskan görmüş bir yerdir.1945’lerde başlayan prehistorik çalışmalarda Pompeiopolis kentine yakın alanlar üzerinde Cheullen Kültüre ait el baltaları, Acheullen ve Musterien Kültürüne ait çift yüzlü aletler ile üst paleolitik ve epipaleolitik döneme tarihlenebilecek çakmaktaşı yongalar bize bu durumu göstermektedir.
Genel olarak bölgede saptanabilmiş net bir Neolitik bulgu olmasa da Amnias (Gökırmak) Vadisinin paleolitik bulgu veren yerlerinde megalitik kültüre ilişkin menhirlerden söz etmek de mümkündür.
M.Ö. II. Bin içinde bölge yerleşiği gösterilen Palalar ve Hitit yazılı kaynaklarına göre bölge üzerine bilgilerimiz artmaktadır. Yazılı metinlerde geçen “Dahara Nehir Ülkesi” Gökırmak’ı ve çevresindeki yerleşimleri işaret etmektedir.
Hitit Devletinin yıkılması ile başlayan ve kavimler göçü adı verilen süreçte daha sonraları Paphlagonia olarak adlandırılacak bölgeye Thrak kavimlerinin geldiği kabul görmektedir. Çünkü yazılı kaynaklarda Otys, Korylas gibi bölge yerel hükümdarları bu isimleriyle Thrak kökenli olduklarını desteklemektedir. Paphlagonia ismine ilk olarak Homeros’un İlyada eserinde karşılaşılmaktadır.
Soylu Pylamenes’in Paphlagonların önderi olduğunu belirten ozandan sonra bölge ile ilgili bilgileri Herodotos ve Ksenephon’dan ulaşmak mümkündür. İki yazarında tarif ettiği dünya içinde Paphlagonlar, özellikle savaşa örme başlıkları , Ksenephon’a göre de Paphlagonia miğferi de denen, deriden yapılmış, ortasında bir sorguç bulunan ve tıpkı bir üç kademeli tacı andıran miğferler giyen, küçük kalkanları, oldukça kısa kargılar, mızraklar ve hançerlerle katıldıkları, ayaklarında ise bacaklarının yarısına kadar uzanan kendilerine has bir pabuç giydikleri görülür.
Ksenephon’un “on binlerin dönüşü’nde” ordusuyla bölge üzerinden geçerken olankonukluğunda ise Paphlagonia Kralı Korylas Helenlere antik dünyanın ünlü süvarilerini oluşturan bölgeye has güzel atlar sunduğu, şölenlerde ise yöreye özgü boynuz kupalarla şaraplar içildiği bildirir. Bu yazılı kaynaklar haricinde bölge 1. binine ait bilgilerimiz kaya mezarlarından gelmektedir. Özellikle yine Amnias vadisinde yoğunlaşan bu tarihlere ait mezarlar içerisinde M.Ö. 5. yy’a ait ve belki yerel kral Korylas’a da ait olabilecek Kale Kapı kaya mezarı, ve Kastamonu Merkezinde yer alan ve bu mezardan belki biraz daha erken tarihli olabilecek
Ev Kaya mezarı dikkat çekmektedir. Bölge kaya mezarlarında mimari ve bu mimariye bağlı sanatsal üsluba bakıldığında Helen, Phriyg, Pers (Akhamenid) ve yerel özelliklerin bir arada olduğu da görülebilir. Pompeioplis kentinin hemen yakınındaki Kale Kapı kaya mezarına bakıldığında, sütun başlarında boğa protomlarının kullanılması Pers etkisi iken, mezarın yan yüzeylerinde görülen alçak kabartmalar hem Helen hem de Greco-Pers üslubu bir arada göstermektedir. Ya da Amnias vadisinin batı ucunda yer alan Ev Kaya mezarı alınlığında görülen “pothnea threon” betimi Phryg etkisinin izlerini taşırken, sütunlu ön cepheden mezar odasına geçişteki hol yerel Paphlagonia üslubunu yansıtmaktadır.
Bu mezar yoğunluğuna bakarak antik yazarların işaret ettiği yerel kralların yönetim merkezlerinin Amnias Vadisi üzerinde ve belki de Pompeiopolis kenti çevresinde olduğunu söylemek yersiz olmayacaktır.
M.Ö. 547 yılında Perslerin Anadolu’yu işgalinden etkilenen bölge, M.Ö. 5. yy başlarında Perslere asker ve vergi veren bir bölge olarak görülürken, bu yüzyılın ikinci yarısından itibaren başkaldıran ve bağımsız bir siyasi görüntü çizmektedir. Bu itaatsizlikleri Persler tarafından M.Ö: 380’de cezalandırılsa da, yaklaşık bir 50 yıl sonra Büyük İskender’in seferinde ülkelerinin işgal görmeden ve vergiden muaf bir millet olarak kabul edilmeleriyle ödüle dönüşecektir.
İskender sonrasında kimi idareler altına girse de bölge, genelde bağımsız ve kendi yöneticileri altında varlığını sürdürdüğü görülür. Bu dönemde çeşitli bağdaşıklıklar kuran Paphlagonia Kralları, son dönemlerinde kral Pylamenes’in vasiyetiyle bölgede daha önce kurulan ( M.Ö 302 ) Pontus Krallığına vasiyet edilir.
M.Ö. 120 yılında Mitridates V Euergetes’in Sinope’de öldürülmesi, ve Roma’nın olaylara müdahale ederek Pontus’u Asia eyaletine dahil etmesi bölge üzerindeki romanizasyonun başlangıcı olarak görülebilir. Mitridates V’in oğlu Mitridates VI Eupator Roma’nın bu hareketini bir saldırı olarak algılayıp, Karadeniz’in dağlarına kaçarak saklanmıştır.
Sonrasında Karadeniz’in kuzeyindeki barbarlarla savaşarak geçiren Eupator, Anadolu’ya dönüşünde yanında Hellenlerin Roma’dan kurtuluş ümidi olarak tanımlanan bir prestijle girmiştir. Roma’ya büyük kin besleyen Pontus kralı ilk olarak Paphlagonia’yı işgal eder ve ardından Galatia üzerinden M.Ö. 96 yılında Kapadokia’yı ele geçirir. Bu son işgal üzerine Roma Sula yönetimindeki bir orduyu Eupator üzerine gönderse de, Pontus kralını bulamayan ordu savaşmaksızın geri dönmek zorunda kalır. İlerleyen zamanlarda, müttefiki Bythinia ile ilişkileri bozulan Mitridates Bythinia ile birlikte bütün Küçük Asya’yı eline geçirir.
M.Ö. 85 yılında Sula idaresindeki Roma ordusuna yenilen Mitridates VI, daha sonra M.Ö. 70 yılında Lucullus’a yenilir. Ve ardından gelen Pompeius Magnus Eupator’dan arda kalan tüm kale ve birlikleri yok ederek Paphlagonia ve Pontus’un kapılarını Roma’ya sonsuza kadar açma fırsatı verir.

POMPEİOPOLİS’İN KENT OLUŞU ( ROMALI POMPEİOPOLİS )
Pompeius Magnus’un M.Ö. 65/4 yılındaki düzenlemeleri ile Bythinia-Pontus eyaleti içinde yer alarak kurulmuş olan Pompeiopolis, kuruluşu sırasındaki bastığı otonom sikkelerle güçlü bir Romalı karakteriyle oluştuğu söylenebilir. Bölgeyi Attalos ve Pylamenes adındaki yerel yöneticilere bırakan Pompeus’tan yaklaşık bir 20 yıl sonra Küçük Asya idarecisi Antonius Galatia tethrarkı Kastor’u aynı zamanda Paphlagonia kralı haline getirir. M.Ö. 31 yılındaki Actium savaşında Paphlagonia kralları Antonius’u tutmakta iken, Octavianus’un toprak düzenlemelerinde hiçbir değişiklik yapmayacağı vaadine karşı saf değiştirmişlerdir. M.Ö. Paphlagonia idarecisi Deitoros Philadelpos’un ölmesi ya da vasiyeti ardına Paphlagonia’nın Pompeiopolis’i ve diğer iç bölgeler tamamıyla Roma idaresi altına girmiş ve Galatia eyaletine bağlanmışlardır.
Nitekim Paphlagonia’nın önemli kentlerinden olan Pompeiopolis, Gangra ve Neapolis kentlerinin tarih başlangıcı olarak M.Ö. 6/5 yılını almaları bunu doğrulamaktadır. Bu yeni sistemin içindeki eyaletin başkentliği Gangra’ya verilmiş, ama Paphlagonia Bölgesi kentlerinin oluşturduğu meclisin (koinon) toplantı yeri olarak da Pompeiopolis seçilmiştir.
M.Ö. 3 yılında tüm bölge Augustus’a bağlılık yemini etmeleri, ve bu yeminde Augustus’un bir tanrı ismi olarak da sayılması bölgenin Romalılaştırılmasında gelinen noktayla beraber Pompeiopolis gibi birçok Paphlagonia Bölgesi kentlerinde Augustus tapınakları ve kültlerinin de kurulmuş olduğunu göstermektedir. “… Zeus, Toprak, Güneş, tüm tanrı ve tanrıçalar ve Augustu’un kendi adına yemin ederim ki tüm hayatım boyunca, sözümde, işimde ve düşüncemde Caesar Augustus, oğulları ve torunlarına dost olacağıma yemin ederim. Onların dost olarak düşündüklerini dost olarak kabul edecek ve onların düşman olarak kabul ettiklerini düşman olarak kabul edecek, onların çıkarlarına olan şeyler için ne vücudumu, ne ruhumu, ne hayatımı ne de çocuklarımı esirgemeyeceğim…”
Bu yazıtın devamında, yazıtın tüm ülkenin (Paphlagonia) sakinleri tarafından aynı sözlerle Augustus tapınak ve atlarları önünde aynı şekilde yeminin edildiğini de belirtmektedir.