Sitemizde aramak istediğiniz konuyu

BizdenOku - Doğru Bilgi

Kasırga.. Öyle bir Son Getirdi ki.. Öykü


Salon güzel kadının yüzüne vurulan tokadın çıkardığı sesle çınladı. Kadının gözleri karardı önünde sanki onlarca yıldız uçuşuyor, raks ediyor, bir sönüp bir yanıyordu.
Olduğu yere düştü.
Samanyolu’nu andıran uzun upuzun saçları yüzünü kapatmış, gözlerinde boşalan yaşlarla yer yer ıslanmıştı. Bir anlık sessizlik yerini hıçkırıklara bırakmıştı.
Sırtını açıkta bırakan ve omuzlarını tüm güzelliğiyle meydanda bırakan t-shirtin içindeki vücut dış kapının sertçe kapanmasıyla irkildi.
Bu kez hüngür hüngür ağlamaya başladı. 
Ağlıyordu.
İki büklüm kalakaldığı yerde gözyaşları hıçkırıklar vücudunun titremesi hep birbirine karışıyordu.
Koskoca dairede başka bir hareket yoktu.
Salonun öte yanında duran müzik setinden gelen ses kadının kulaklarını tırmalar gibiydi. Sezen Aksu’nun popüler olmuş şarkısı çalıyordu.
“Sana yalan söyledim.
Gitme kal ne olursun bırak bırak, 
beni git git ,gitme kal ne olursun ”
Kolları arasına aldığı yüzünü hırsla kaldırdı. 
Sete doğru deniz mavisi gözlerinden akıp giden nefret dolu bakışlarını fırlattı. Bu sesi, bu şarkıyı duymak istemiyordu. Gözleri sehpanın üzerinde duran küçük melek bibloya takıldı. Hırsla elini uzattı ve fırlattı. Biblonun etkisiyle müzik setinin bazı kısımları kırılmış, dağılmıştı. 
Ama müzik susmuyordu
İkinci bir cismi yollayacaktı ki belindeki ağrı ile acınsıyarak doğrulmak zorunda kaldı. "Kahretsin" dedi.
Ne olduysa karnımdaki piç yüzünden olmuştu. Ağlaması dayak yemesi az önceki romantik yemek ve hayallerin tümünün bozulması hamileyim demesiyle yıkılmıştı....”
Belini ovaladı.
Birkaç ay sonra kendisini anne olduracak çocuğu karnında taşımaktan nefret eder gibiydi.
-Neden neden oldun. Lanet olası. Diye söylendi.
Belindeki acı giderek artıyordu.
Hıçkırıkları azalmış, gözlerinden boşalan yaşlar makyajını bozmuştu. Kızarmış gözleri kirpiklerinin arasından güneşin şafağını andırıyordu.
İtalyan stili tekli koltuğa belini dayadı.
Sezen Aksu bir diğer şarkıya geçmişti.
” Değer mi hiç değer mi....”
Biblonun kırdığı sete öfkeyle baktı. Susmamıştı işte "Allah kahretsin" diyerek elini beline koydu. Doğruldu. 
Sete yaklaştı. Düğmeye bastı.
İşte şimdi her yer sessizdi. Koskoca salon ve kendisi. Yalnızlık. Oysa akşam onun için böyle olmayacaktı.


********

Murat Yalçın otomobilin kapılarını kilitleyip oturduğu evin merdivenlerine doğruldu. Suadiye’nin arka sokaklarındaki bu apartmana taşınalı henüz altı ay olmuştu Asansöre doğru yürüdü arızalı yazsını okuyunca dudaklarının arasından bir küfür savurdu. Bugünlerde hep bozuluyordu.
"Şimdi işin yoksa yedinci kata çık bakalım" diye söylendi.
Yöneticinin kapıcının apartmanda oturan diğer sakinlerinin kulaklarını çınlattı.18 numaralı dairenin kapısına geldiği an yorgunluktan ölecek gibiydi. Zili çaldı. Bu kez yeniden öfkelendi. Taşındıkları günden beri değiştirmeyi düşünüyordu. Ama bir türlü fırsat bulamamıştı. "
Kilise çanı gibi meret, seni takanın" dedi ve o anda karşısında duran karısını fark etti.
Genç kadın rüya kadar güzeldi.
Bakımlıydı. Siyah krep kadife elbisesi içinde düzgün vücudu ile kadın gibi bir kadın olduğunu vurguluyordu sanki. Kocasını yorgun bir şekilde karşısında görünce hayretini gizleyememişti.
-Ne oldu Murat
-Allah kahretsin şunları Yine asansör bozulmuş. İşin yoksa tırman merdivenleri. Dedi ve içeri geçti.
Çantasını antrenin girişine fırlattı. Salona girdiğinde şaşırma sırası kendisine gelmişti. Salonda hoş bir ortam vardı. Perdeler kapanmış, yemek masasının üzerinde iki mum yanıyordu.
Güzel bir koku geldi burnuna. Masa son derece harika düzenlenmişti.
Salonu dolduran müzik sesi ise ortamı daha büyüleyici yapıyordu.
Hiçbir anlam veremedi, genç adam. Arkasını döndü. Sessizce onu izleyen karısına baktı. Kırmızı etli dudaklarının arasından bir kaybolup bir görünen bembeyaz dişlerle gülümsüyordu genç kadın. Hoş geldin sevgilim dedi. Adam cevap vermedi. Tekrar salona göz gezdirdi. Ve tekli bir koltuğa geçip oturdu.
Arkasına yaslandı. Gözlerini kapadı. Sanki bir şeyleri merak ediyor gibiydi. Anlamsızca başını iki yana salladı. Gözlerin açtı. Hayrola dedi.
Karısı kuğuvari süzülerek adamın ,kocasını yanına geldi. Kucağına oturdu. Genç adam kucağında oturan kadının siyah elbisesinin altından çıkan o bir çift sütun kadar düzgün bacaklarında gözlerini gezdirdi. Ve usulca elini koydu. Kadın bu gizemliği bozmaktan korkarcasına başını sevdiği erkeğinin omuzuna koydu. Dudakları dudaklarına değdiği an genç adam eliyle geriye doğru iteledi. Genç kadın şaşırmıştı.
- Ne oldu hayatım dedi .Genç adam
- Nedir bunlar. Herhalde evlilik yıldönümümüz değil, dedi.
- O değil ama ona yakın bir şey. Nedir Bulsana 
- Bilemeyeceğim Seninle karşılaştığımız günün yıldönümü sevgilim.. 
- İlahi Rüya. Bu denli olacağını bilmezdim..
Sarıldılar. Bu kez dudakları ayrılmak istemezcesine birleşti.
Yemek masasına oturduklarında Rüya elbisesini çıkartmış. Daha rahat olur diye tshirtinü giymişti. Karşılıklı oturmuş yemeklerini yiyiyorlardı. Genç kadın çekinerek söze girdi.
- Ne yaptın iş bulabildin mi.
- Hayır. 
- Yılmaz beye uğradın mı 
- Hayır..  Niçin..  O adamı görmek istemiyorum. O kim ki onun yanına gideyim. Düne kadar benden emir alan adamdı. Şimdi de gidip ona yalvarmamamı istiyorsun. Aç kalırım ona gitmem. O adamın adını alma ağzına artık. 
- Tamam bir tanem tamam canım. Sinirlenme


Kısa bir sessizlik oldu. 
Genç kadın yerinden kalktı sehpanın üzerinde duran birkaç zarfı getirdi. 
- Bakacak mısın diye sordu, genç adam eliyle itekledi. zarfları. 
- Bu kadar değil mi diye sordu. Kredilerin ödentisini...cümleyi daha fazla uzatamadı.
Murat karısının konuşmasın kesti.
Rüya kocasının aylarca işsiz kalması yüzünden sinirlerinin bozulduğunu biliyordu. O lanet olası kredi kartlarını kullanan Murat sonunda bankaya borçlarını ödeyemeyecek duruma düşmüştü. Ya haciz gelirse ne olacaktı. Daha fazla konuyu uzatmak istemedi. Aklına doktordan öğrendiği haberi vermek geldi. Murat'a üç aylık hamile olduğunun söyleyecek. Bu haberle mutlu etmeye çalışacaktı, kocasını...
Kocasının omuzlarını okşamaya başladı.
Ve eğilip ensesine küçük bir buse kondurdu.
-Üzülme tatlım, Gün gelir düzelir bunlar. Ne yapalım Başa gelen çekilir. Şimdi sana bir müjdem var.
-Ne müjdesi?
-Sıkı dur, geliyor. Yakında baba oluyorsun canım...
-Ne ne ne dedin... 
Diyerek oturduğu yerden fırladı Murat. Karısının yakasına yapışmış haykırıyordu. Delirmişti adeta... Dişlerini sıkarak haykırmaya başladı
-Ne, manyak mısın be kadın. Sen ne saçmalıyorsun. Ne babası be...Çocuk mocuk istemiyorum. Aldıracaksın onu...  Benim harcayacak beş kuruşum yok. Sen bana bir piç peydahlayacaksın öyle mi... Seni aptal seni..
Genç kadın suskun kalakaldı. 
Heyecan ve korku içinde kalbi küt küt atıyordu. Kocasını hiç böyle görmemişti
-Ama Murat, bizim çocuğumuz....sözcükleri boğazına takılmıştı. Yüzüne inen peş peşe tokatlar konuşmasına engel olmuştu, sanki...
Rüya yere düştüğünde Murat “o piçi çabuk aldır yoksa gözüme görünme, orospu" diyerek hırsla kapıya ilerledi.
Sert bir şekilde kapıyı arkasından kapatarak çıktı gitti.

***********
Şaziye Barın loşluğunda kaybolmuş birkaç kişiden biri de Murat ‘la arkadaşı Erol’du. Erol bir magazin dergisinin foto muhabiriydi.
Ara sıra takıldıkları bu barda viskilerini yudumluyorlardı. Murat'ı eski çalıştığı yerden tanıyordu. Dunısh otelin müdürü olan Murat‘la Erol’un arkadaşlığı askerlik günlerinden başlamıştı. Erol, otel müdürlüğünden ayrılan Murat’ın uzun zamandır parasız dolaştığını biliyordu. Ona içki ısmarlamaktan da geri kalmamıştı. Uzun süredir konuşan Erol’du ve Murat’ı avucunun içine almaya çalışıyordu.
- Bak tertip seni severim. Sen lükse alışmış insansın .Parasız pulsuz yapamazsın. Yakışıklılığın parasızlığın yüzünden heder olup gidecek. Evlendin, kilise rahibi gibi oldun. Vazgeç oğlum sana yaptığım bu teklif sana milyonlar ve o milyonlarla birlikte güzel kızları alıp getirecek. Para otomobil kızlar...Ne dersin ha..
Murat bir süre kadehin derinliklerine baktı gözlerin ayırmadan Erol’a teklifini hazırlamasını istedi.
Razı olmuş gibiydi. Gözleri alev alev yanıyordu.
İçinden yaşadığı zor günleri yok edecek bir kasırganın varlığını hissetti.
- Saat gecenin ikisini zorladığı bir anda Murat yatak odasına doğru ilerliyordu. Karanlıkta zor seçtiğini fark etti. Işığı yaktı. Karısını yatağın üzerinde gelişi güzel yattığını gördü
Yaklaştı.
Gözleri ağlamaktan şişmişti yanağına gelişi güzel hareler vermiş olan makyaj lekelerini inceledi. Rüya’nın böyle de güzel olduğunu adına yakışır bir güzellik içinde bulunduğunu bir kez daha içinden doğruladı. Nasıl özür dileyeceğini bilemiyordu. Yavaşça elini gezdirdi yüzünde, saçlarında.... Omuzlarında dudaklarını gezdirdi. 
Harika bir teni vardı karısının, kadife kadar yumuşak ipek gibi düzgündü. Dudaklarını sırtına doğru kaydırdı. Rüyanın belini okşarken karısının kımıldadığını fark etti. Uyanmıştı Rüya. Mavi gözleri puslu bir bahar sabahı kadar hüzün doluydu. Saatlerce ağladığı belliydi. 
Murat kulağına eğilerek; 
- Senden özür dilerim. Bağışla karıcığım. Yaptığımın aptallık olduğunu biliyorum. Senin hiçbir kabahatin yok. Seni ölesiye seven ben nasıl nasıl sana vurduğumu bilemiyorum. Ne olur affet beni affedersen inan beni mutlu edersin. Bebeğimizin doğmasını istemez miyim. O ikimizin eseri. İşsizlikten ne yaptığımı bilemez hale geldim. Ve o aptallıktan ötürü kendimi affedemiyorum. Ne olur Rüya...
Genç kadının sadece baktı, kocasına.. 
Ağzındaki alkol kokusu kendisini rahatsız ediyordu. Sarhoştu. Bir süre sonra karısının yanına düştü.. Uykuya daldı.

**********
öykü devam edecek..

EROL KARA - 1985