Sitemizde aramak istediğiniz konuyu

BizdenOku - Doğru Bilgi

Topkapı Sarayındaki Kol ve Kafatasının Asıl Sahipleri Şaşırtacak


Topkapı Sarayını gezenler bilir. Gezmeyenler de kitaplarda, sosyal medya sayfalarından görmüş olabilirler. "Hz. Yahya'nın Kafatası ve Kemikleri" adı altında kutsal emanetler arasında Hz. Yahya’ya izafe edilen muhafaza içine alınmış bir kafatası ve yine muhafaza içine alınmış, altın yaldızlı gümüş bir mahfaza içinde korunan kurumuş bir kol kemiği sergileniyor.
Bir çok ziyaretlerimde dikkatimi çeken bu iki emanetin içerisinde yer alan vücut parçaları her zaman ben de "neden gömmüyorlar da, burada yıllar yılı sergileniyor." O iki parça, peygamberlere ait ise, peygamberlere aşırı düşkün Osmanlı padişahları ya da onlar yapmadı diyelim, pekala Türkiye Cumhuriyeti yöneticileri bunu yerine getirmedi. Yani, mübarek o organları bir yere gömerek güvenli bir şekilde muhafazası sağlamıyorlar da, abdestli abdestsiz milyonlarca insanın gözlerinin önünde sergileniyor.
Bir peygambere ait her türlü eşya kutsaldır. Bu kutsiyetin en önemli kısmı onların vücutlarıdır.
Bu konu üzerinde araştırma yaparak farklı bir kaynaktan, düşüncelerime paralel olabilecek bir takım bilgiler gördüm.
Onaltıyıldız. com adlı bir sitede Erol Elmas adlı bir araştırmacının kafatasının Kazıklı Voyvoda'ya ait olduğunu, kol kemiğinin de Papalardan birisine ait olduğunu detaylı bir şekilde okurlarıyla paylaşıyor.
Bir de bununla birlikte en ciddi ansiklopedi ve muhtelif kaynaklarda bu kol ve kafa için şunlar yazılıdır
"Hz. Yahyâ’nın kol ve kafa tası kemikleri (nr. 2/2742). Kol şeklinde altın yaldızlı gümüş bir mahfaza içinde korunan kurumuş bir kol ve yuvarlak bir murassa‘ mahfaza içinde saklanan bir kafa tası parçasından ibarettir. Fâtih Sultan Mehmed döneminde (1451-1481) saraya intikal etmiş, ardından Cem Sultan’ı ellerinde tutmaları için Rodos şövalyelerine gönderilmiş, daha sonra da korunduğu Lefkoşe Kalesi’nde bulunarak 993’te (1585) tekrar İstanbul’a getirilmiştir (Kaynak : DİB İslam Ansiklopedisi)
Şimdi, içlerinde şahsım da olsak milyonlarca ziyaretçi Topkapı Saray içerisinde Kutsal Emanetler adı altında birkaç odada sergilenen başta peygamber efendimiz Hazreti Muhammed sav olmak üzere gerek bir kaç peygambere, peygamberimizin ailesine sahabeye (Allah hepsinden razı olsun) ve Hulefâ-yi Râşidîne ait olmak üzere pek çok kıymetli eşyanın bulunduğu yere girerken salavat getiririz, bildiğimiz dua ve süreleri okuruz ve edebin en güzelini takınarak ziyaretlerimizi tamamlarız. Tabi, salavat ve Fatiha süreleri ile ihlas, felak ve nas süreleri de dilimizden hiç düşmez. Bununla birlikte dekolte kıyafetle girenlerie de güvenlik engel olur ve örtünmeleri sağlanarak ziyaret ettirilir.
Ha keza, böylesine kutsal eşyalarla kutsal bir özellik kazanan yerde eğer, Erol Elmas'in iddia ettiği gibi bir çözülemeyen sorun mu var. 
Ya da "bırak halk nasıl inanırsa insansın, biz böyle diyelim" denilerek yalan yazılmış TC tarihi gibi burada bazı isimlere mal edilen eşyaların gerçek sahipleri de uydurmamı doğru mu, yalan mı, hata mı var , gerçek sahipleri belli değil mi belli mi ? Bilmece bakalım ne zaman nerede kim tarafından çözülecek
Öncelikle size, Hz. Yahya peygamberin (as) nasıl şehit olduğunu aktaralım.
Romalıların egemenliği altındaki, bugünkü Filistin ve Ürdün'ün bulunduğu Filistin eyaleti adı verilen yerlerden, Galile ve Perea bölgelerini kapsayan, özerk olarak kurulmuş bir Yahudi krallığı hüküm sürüyordu. Bu krallığın idarecilerine Herodes adı verilmekteydi. Hz. Yahya döneminde başa geçen Kral Herodes Antipas, kardeşi Filippos'un karısı Herodias'ı zorla kocasından boşandırmış veya zorla kardeşi Filippos'un elinden alarak onunla evlenmiş veya gayri meşru bir hayat yaşamaya başlamıştı. Bu yüzden Yahya (a), kralı uyarmış, Tevrat'a aykırı bu durumu kınayarak halk nezdinde kralın yaptığı bu çirkin işlere karşı tepki oluşmasını sağlamıştı. Hz. Yahya'nın mübelliği olduğu Tevrat'ta; Kral Herodes Antipas ve yengesi Herodias’ın yaptığının haram olduğu şöyle ifade edilmektedir:
"Kardeşinin karısının çıplaklığını açmayacaksın. Kardeşinin çıplaklığıdır." (Levililer, 19. Bab; 16) "Yahya Hirodes'e, ‘O kadınla evlenmen Kutsal Yasa'ya (Tevrat'a) aykırıdır.’ demişti." (Matta, 14. Bab; 4)
Hz. Yahya'nın Tevrat'a dayanan bu uyarıları, Kral Herodes Antipas ve beraber yaşadığı kardeşinin karısı Herodias'nın işine gelmemişti. Ancak Kral, Hz. Yahya'nın halk nezdinde itibar gördüğünü bildiğinden ona dokunamıyordu. Nitekim İncil'de bu hususta şöyle tespit yapılmaktadır:
"Hirodes Yahya'yı öldürtmek istemiş, ama halktan korkmuştu. Çünkü halk Yahya'yı peygamber sayıyordu." (Matta, 14. Bab; 5) "Hirodiya bu yüzden Yahya'ya kin bağlamıştı; onu öldürtmek istiyor, ama başaramıyordu." (Markos, 6. Bab; 19)
Yahya'nın yaşadığı toplumda, sapkın Yahudi mezheplerinden Ferisi ve Saduki din adamları ile de çekişme içindeydi. Onlara çeşitli uyarılarda bulunmuş, yaptıkları yanlışlardan dönmelerini istemişti. Bu hususta İncil metinlerinde şu ifadeler yer alır:
"Ne var ki, Ferisilerle Sadukilerden birçok kişinin vaftiz olmak için kendisine geldiğini görenYahya, onlara şöyle seslendi: Ey engerekler soyu! Gelecek olan gazaptan kaçmanız için sizi kim uyardı? Bundan böyle tövbeye yaraşır meyveler verin. Kendi kendinize, ‘Biz İbrahim'in soyundanız.’ diye düşünmeyin. Ben size şunu söyleyeyim: Tanrı, İbrahim'e şu taşlardan çocuk yaratacak güçtedir. Balta şimdiden ağaçların köküne dayanmıştır. İyi meyve vermeyen her ağaç kesilip ateşe atılacak."(Matta, 3. Bab; 7–10)
Hz. Yahya'nın bütün Yahudi toplumunu saran uyarılarından endişe duyan Kral Herodes Antipas; Ferisi ve Saduki mezhebinin din adamlarının Hz. Yahya hakkındaki fitnelerinin de buna eklenmesi ile sonunda onu zindana attırır. Kral'ın zindana attırdığı Yahya (a)'nın hapsi devam ederken gelişen olaylar, onun başı kesilerek şehit edilmesine sebep olacaktır.
Hz. Yahya'nın Şehadeti
"Ne var ki, Hirodes'in doğum gününde saray büyükleri, komutanlar ve Celile'nin ileri gelenleri için verdiği şölende beklenen fırsat doğdu."(Markos, 6. Bab; 21)
"Hirodes'in doğum günü şenliği sırasında Hirodiya'nın kızı ortaya çıkıp dans etti. Bu, Hirodes'in öyle hoşuna gitti ki, ant içerek kıza her ne dilerse vereceğini söyledi. Kız, annesinin kışkırtmasıyla, ‘Bana şimdi, bir tepsi üzerinde Vaftizci Yahya'nın başını ver.’ dedi. Kral buna çok üzüldüyse de konuklarının önünde içtiği anttan ötürü bu dileğin yerine getirilmesini buyurdu. Adam gönderip zindanda Yahya'nın başını kestirdi. Bir tepsi üzerinde getirilen baş genç kıza verildi, kız da bunu annesine götürdü." (Matta, 14. Bab; 6-11)
Böylece Allah'ın emir ve yasaklarını bildiren bir tevhid önderi daha İsrailoğullarının içinden birileri tarafından kurulan komplolarla şehit edilmişti. Hak ve adaletin önderi bir resul, örnek insan Hz. Yahya, sadece zevk ve sefahat istekleri uğruna insan öldürmek ve öldürtmekten çekinmeyen sefihler eliyle bu dünyadan şehit edilerek yollanıyordu.
Hz. Yahya'nın şehadet haberini alan talebeleri onun cesedini alarak, toprağa tevdi ettiler ve bu durumdan Hz. İsa'yı haberdar ettiler: "Yahya'nın öğrencileri gelip cesedi aldılar ve gömdüler. Sonra gidip İsa'ya haber verdiler."(Matta, 14. Bab;12) 
Kaynak: Tevrat’ın Mübelliği Hz.Yahya ve Şehadeti - Cengiz Duman  - Haksöz haber
*****************
Elmas'in yazısından özetle aldığımız ve yazımızın son bölümünü teşkil eden açıklamaya yer verelim ve gerçek bilginin hakiki ve dürüst bilirkişilerce aktarılmasını bekleyelim.


Hz. Yahya’nın (as) Kol ve Kafatası Kemikleri ile Stefan’ın Kılıcı
Hz. Yahya’ya ait olduğu iddia edilen kol ve kafatası kemikleri gerçekte kimin?
Yüzyıllardır süregelen gizli savaşın perde arkası…
“Hz. Yahya’nın Kafatası, ve kol kemiği ile Stefan’ın Kılıcı dedik ama, gerçekte bunlar onlara ait değil. Bu saydıklarımın hepsi Topkapı Sarayı’nda sergileniyor. 
**************
O kafatası Voyvoda III. Vlad’a yani meşhur Kazıklı Voyvoda’ya ait!”
“Birçok vahşete imza atan Voyvoda Vlad’ın Osmanlı’ya karşı bir kini vardı. Bunun sebebi ise babasının, küçük Vlad’ı Osmanlılara rehin vermesidir. Yani bir esir olarak büyüdü Vlad.
III. Vlad, daha sonra Eflak Beyliği’nin voyvodası (prensi) oldu. Bu beyliğe karşı Voyvoda, Fatih Sultan Mehmet’e her yıl vergi ödeyecekti. Başlarda her şey iyi gidiyordu. Voyvoda bu görevini 1456'dan 1462'ye kadar sürdürdü. Ancak Voyvoda bir canavar haline geliyordu. Rakiplerini, esirleri kazığa oturtması ile ün salmaya başlamıştı. 1459 yılından sonra da Fatih’e vergi vermeyi reddettiği gibi, Fatih’in elçilerini de kazığa oturttu, elçilerin başlarındaki kavuklarını başlarına çiviletti. 
Fatih Sultan Mehmet bu olayları duyunca Osmanlı ordusu ile 1462 yılında Eflak voyvodasına karşı sefere çıktı.
III. Vlad'ın ordularının yenilmesiyle Eflak yeniden Osmanlı Devleti'ne bağlanmıştı. Vlad bu saldırı sırasında Macaristan'a bağlı bir beylik olan Erdel'e kaçtı.
Macar kralı Osmanlı’dan korktuğu için Vlad’ı korumadı, hapishaneye attı. Ancak Vlad’ın bu hapis ve sürgün dönemi 1474 yılında sona erdi. 1476 yılında kuzeni Stefan Cel Mare (Büyük Stefan) ile birlikte Eflak'a döndü ve voyvoda ilan edildi.
Vlad'ın kuzeni Ştefan'ın cel Mare (Büyük Stefan) Türk mahkumları 1473 yılında birbiri üzerine göbeklerinden çaprazlama olarak şişlediği bilinmektedir. Ve ardından kutsal bir kişi olduğu ilan edilmiştir. Şimdilerde övülen işte bu Stefan.
Neticede Kazıklı Voyvoda 1476 yılında kellesini kaybeder. Burada Voyvoda’nın başı, kendi kılıcı ile kesilir ve kesik başı İstanbul’a getirilir. Voyvoda’nın kellesini uçuran bu kılıç, kuzen Stefan’a geçer. Stefan’ın kılıcı olarak anılmaya başlanır.


Kazıklı Voyvoda’nın başı İstanbul’a getirildi, Aradan yıllar geçiyor. İşte burada bir rivayet devreye sokularak, Drakula’nın yani Kazıklı Voyvoda’nın başı Hz.Yahya’nın başı oluyor. Güya Fatih’in üvey annesi Sırp Prensesi Mara Despina, ülkesine dönerken bu kafatasını yanında götürmüş. Kafatası bir müddet de Ayanaroz’da Vaftizci Yahya’ya atfedilen Dionisis Manastrı’nda muhafaza edilmiş. İşte bu Vaftizci Yahya hikayesinden sonra Voyvoda’nın kafatası oluyor Peygamber Hz. Yahya. Yani Yahya’lar karıştırılıyor.
Bu baş çalınarak Kıbrıs, Rodos gibi yerlerde Kutsal eşya olarak dolaştırılıyor ve nihayetinde de Cezayirli Hasan Paşa vasıtası ile tekrar İstanbul’a getiriliyor ve sonraları tekrar Saray’a intikal ediyor. Hatta bu kafatasının mahfazalığında Sırpça yazılar var. Hz Yahya’nın kafatası olsa, Sırpça o yazıların orda işi ne?
Şimdi gelelim kol meselesine. Mukaddes Emanetler bölümünde Hz. Yahya’nın kol kemiği diye altın mahfaza içersinde sergilenen bir kol parçası vardır. Bu kol parçası kimindir?
O kol parçası da Papa’nındır. Neden Papa’nın kolu kesilmiştir?
“Fatih Sultan Mehmet vefat edince iki şehzade taht kavgasına giriştiler. 2. Beyazıd Cem’i yenince, tahta 2. Beyazıd oturdu. Daha sonra Cem Sultan birkaç defa daha iktidar kavgasına girişti. Sonra da Rodos Şövalyelerine sığındı. Daha sonra Fransa’ya oradan da Roma’ya gitti. Papa, Şehzade Cem’i Osmanlı’ya karşı kullanmak istiyordu.
Papa VIII. Innocentius, Cem Sultan'ı bahane ederek Osmanlılara karşı bir haçlı seferi düzenlenmesini istiyordu. Ancak bunda başarılı olamadı. Cem Sultan'a Hıristiyan olması yönünde teklifte bulundu. Ancak Cem Sultan bunu kabul etmedi. Cem Sultan bu teklife karşılık: "din-i mübin-i İslâma ihanet edemeyeceği ve dinini cihan saltanatına değişmeyeceği,” söylediği rivayet edilir. Hatta böyle bir teklife karşı, Cem Sultan’ın sinirlenerek Papa’nın kolu kestiği de rivayetler arasındadır. Papa’nın kolunu Cem Sultan mı, başkası mı kesti bilemiyoruz. Ancak kesin olan Papa’nın kolunun kesildiğidir.
Papa’nın bu kesik kolu da İstanbul’a getirilir. Cem Sultan’a karşı Papa’nın kolu kullanılır. Bir de VII Konstantin zamanında Antakya’dan gelen Vaftizci Yahya’nın kolu vardır. Bu kollar karıştırılarak Papa’nın kolu bir anda oldu Yahya Peygamberin kolu.
Bu el kemiklerini korumak için yapılmış bir mahfaza vardır. İşaret parmağında, "Tanrı'nın sevgilisi" ibaresi var. Bileğinde ise "Bu vaftizcinin elidir" yazısı net bir şekilde okunmaktadır.
Bütün bunlardan sonra bu kafatası ve kol kemiği Hz. Yahya’nın olarak sergilenmeye kadar gidiyor. Vaftizci Yahya söylentisi Hz. Yahya’ya dönüşüyor. 
Hıristiyanlığın da kendilerince kutsal emanetleri vardır. Ancak burada emanetler ve rivayetler iç içe geçerek, bugünkü karışıklık ortaya çıkıyor.
Hatta Papa’nın kolunun kesilmesinden yıllar sonra kinayeli bir şekilde konu şöyle gündeme geliyor:
İnebahtı’da Osmanlı donanmasının büyük bir kısmının yok edilmesi üzerine, Sokullu Mehmed Paşa Venedik elçisine şu tarihi cevabı vermişti: “İnebahtı muharebesinden sonra cesaretimizin sönmediğini görüyorsun. Sizin zayiatınızla bizimki arasında fark vardır. Biz sizden bir krallık yer (yâni Kıbrıs adasını) alarak kolunuzu kestik. Siz ise, donanmamızı yok etmekle sakalımızı traş etmiş oldunuz. Kesilmiş kol yerine gelmez. Lâkin traş edilmiş sakal daha gür çıkar.”
Hatta bu arada bir not ekleyelim, iskambil kağıtlarında dikkat çekici bir şey vardır. Kağıtlarda bulunan karo papazının kolu neden kesiktir?


Şimdi gelelim şu Stefan’ın kılıcı meselesine. 
Topkapı Sarayı Müzesi'nde 1/2676 envanter numarası ile kayıtlı olan Stefan Cel Mare'nin kılıcı ki, ‘bu kılıç gerçekte Kazıklı Voyvoda’nın kılıcıdır. Voyvoda’nın başının kesildiği kılıçtır,’ Voyvoda bu kılıç ile çok Türk’ün kafasını kesmiştir. Bu övülen Stefan’da binlerce Türk’ü işkence ile öldürmüştür! Şimdi de dostluktan bahsediyorlar.
Erol Elmas 13 Kasım 2012 -  Kaynak : https:// www.onaltiyildiz.com/?artikel,292/

*****
Derleme @erolkaranet - 2023