Sitemizde aramak istediğiniz konuyu

BizdenOku - Doğru Bilgi

Dededen Nineden Nafaka İstenir mi ?


 Yardım Nafakası Kimlerden Talep Edilebilir?

Yardım nafakası kişinin altsoyu, üstsoyu ve kardeşlerinden talep edebileceği bir nafaka türüdür. 

  • Altsoy; kişinin çocuğu, çocuğunun çocuğu (torunu) ve onların çocuğu (torunun çocuğu)
  • Üstsoy: kişinin babası ve annesi, babasının babası (büyükbaba) babasının annesi (babaanne), annesinin babası (dede) ve annesinin annesi (anneanne)
  • Kardeş : Aynı anne ve babadan ya da anne veya babası ortak olan kişileri

ifade eder.

Altsoy ve Üstsoydan yardım nafakası talep etmede herhangi bir özellik ve şart bulunmasa da kardeşlerden yardım nafakası talep etme konusunda yasada özel bir şart koşulmuştur. Bu şart,”Kendisinden yardım nafakası talep edilecek kardeşin refah içinde olması”dır.

Bir başka deyişle, bir kişinin kardeşinden yardım nafakası talep edebilmesi için, nafaka istenen kardeşin refah içerisinde bulunması yasada koşul olarak düzenlenmiştir. Kardeş eğer refah içerisinde bulunmuyor ise, yardım nafakası talep edilemez. Refah içerisinde olup olmama hususunu hakim tespit edecektir.

Boşanma sonrasında, müşterek çocukların velayet hakkı kendisine verilmeyen eşin, velayet hakkının verildiği eşe; çocukların bakım, eğitim, sağlık gibi giderlerine katılmak amacıyla ekonomik gücü oranında vermesine hükmedilen nafakaya iştirak nafakası denilmektedir. İştirak nafakasına ilişkin hüküm verilirken eşin ödeme gücü büyük önem arz etmektedir. Eğer eşin ekonomik durumu yetersizse, iştirak nafakasına hükmedilmeyebilir.

Boşanma sonrası verilmesine hükmedilen nafaka, zengin olan tarafça, çocuğun velayeti kendisine verilen tarafa verilir. Çocuğun velayetini almayan taraf, maddi yönden bunu karşılayamayacak durumda olursa bu kez eğer zengin ise baba/anne yerine üst soy olan dededen de nafaka istenebilmektedir.

Bazı durumlarda velayet hakkı verilmeyen ve iştirak nafakasına hükmedilecek eşin çalışmadığı ve/veya maddi durumunun yetersiz olduğu, ancak anne-babasının yani müşterek çocuğun nine-dedesinin maddi durumunun çok iyi olduğu durumlarda iştirak nafakasına ilişkin talep nine-dedeye yöneltilebilecektir.

TMK'nun 182/2 maddesinde; velayetin kullanılması kendisine verilmeyen eşin, çocuğun bakım ve eğitim giderlerine gücü oranında katılmak zorunda olduğu hükme bağlanmıştır.

TMK'nun 364. maddesine göre; “Herkes, yardım etmediği takdirde yoksulluğa düşecek olan üstsoyu ve altsoyu ile kardeşlerine nafaka vermekle yükümlüdür. Kardeşlerin nafaka yükümlülükleri, refah içinde bulunmalarına bağlıdır. Eş ile ana ve babanın bakım borçlarına ilişkin hükümler saklıdır.

TMK'nun 365. maddesine göre de; “Nafaka davası, mirasçılıktaki sıra göz önünde tutularak açılır. Dava, davacının geçinmesi için gerekli ve karşı tarafın malî gücüne uygun bir yardım isteminden ibarettir. Nafakanın, yükümlülerin bir veya bir kaçından istenmesi hakkaniyete aykırıysa hâkim, onların nafaka yükümlülüğünü azaltabilir veya kaldırabilir...
Dava, nafaka alacaklısına bakmakta olan resmî veya kamuya yararlı kurumlar tarafından da açılabilir.
Hâkim, istem hâlinde, irat biçiminde ödenmesine karar verilen nafakanın gelecek yıllarda tarafların sosyal ve ekonomik durumlarına göre ne miktarda ödeneceğini karara bağlayabilir...

Mirasçılıktaki sıra dikkate alındığında, müşterek çocuk için hükmedilecek iştirak nafakası yükümlüsünün karşı tarafın nine-dedesi olması mümkündür.

Yardım Nafakası Davasında Dava Önce Kime Açılacaktır?

Yardım nafakası talep eden kişi önce kardeşten mi, baba ya da anneden mi yoksa kendi çocuklarından mı talep edecektir?  Davayı bunlardan hangisine karşı açacaktır?

Yardım nafakası konusunda yasada çok özel bir düzenleme bulunmaktadır. Buna göre davayı dilediğiniz kişiye karşı açamazsınız. Bir sırayı takip etmek zorundasınız.

Bu sıralama kanunun tanımıyla “mirasçılıktaki sıra” şeklinde olacaktır. Öncelikle bu sıranın ne şekilde olacağını açıklamak gerekir.

Miras hukukumuzda “Zümre Sistemi” kabul edilmiştir. Zümreler 1. Zümre 2. Zümre 3. Zümre vs. şeklinde numaralandırılmıştır. 1. zümrede mirasçı bulunursa diğer zümrelerdeki kişiler mirasçı olamazlar. Bir başka deyişle bir zümredeki kişinin mirasçı olabilmesi için önceki zümrede mirasçının bulunmaması gerekir. Örneğin ölen kişinin çocuğunun bulunması halinde anne ve babası yahut kardeşleri mirasçı olamazlar.

İşte bu sıralamaya bakarak yardım nafakasında davalı sıralamasını inceleyelim. Başka bir deyişle Yardım nafakası davasında davalıların sıralaması aşağıdaki şekilde olacaktır.

Birinci sırada; yardım nafakası talep eden kişinin altsoyu bulunmaktadır. Altsoy kişinin çocukları, çocuklarının çocukları (torunlar), torun çocukları, torun torunları sorumludur. Bu kişiler var ise önce bunlara karşı dava açılacaktır.

İkinci Sırada: Alt soyu bulunmayan davacı anne ve babasına karşı dava açmalıdır.

Üçüncü sırada kardeşler bulunmaktadır. Ancak burada kardeşlerin refah halinde bulunmaları şarttır.

Dördüncü sırada: Büyük anne ve büyük babalar nafaka ödemekle yükümlüdür.

Beşinci Sırada: büyük anne ve büyük babaların anne ve babalarına karşı dava açılmalıdır.

Burada dikkat edilmesi gereken en önemli konu şu: “Bir alt sırada nafaka ödeme gücüne sahip nafaka yükümlüsü var iken, bir üst sıradaki kişilere karşı yardım nafakası talepli dava açılamaz! “

Konuya ilişkin Yargıtay kararı aşağıda sunulmaktadır:

T.C.
YARGITAY
3. HUKUK DAİRESİ
E. 2018/7231
K. 2019/742
T. 6.2.2019

* BOŞANMADAN KAYNAKLANAN TAZMİNAT İSTEMİ ( Öncelikle İştirak Nafakası Yükümlüsü Olan Davalı Babadan Nafakanın Talep Edileceği - Eğer Davalı Babanın Sosyal ve Ekonomik Durumu Elverişli Değilse Ancak Bu Durumda Mirasçılıktaki Sıra Göz Önünde Tutularak Diğer Davalı Dededen Nafaka Talebinde Bulunulabileceği Kabul Edilmesi Gerektiği )

* DAVALI BABANIN SOSYAL VE EKONOMİK DURUMUNUN ELVERİŞLİ OLMADIĞI KANAATİNE VARILMASI ( Davalı Dedenin Yargılama Sırasında Vefat Ettiği Ve Mirasçısının Davaya Dahil Edildiği - Davalı Dedenin Nafaka Yükümlülüğüne Başvurulacak Olursa Küçüğün Aynı Zamanda Amcası da Olan Davalının Bu Aşamada Ancak Dedenin Öldüğü Tarihe Kadarki Dedenin Sorumlu Tutulabileceği Bir Nafaka Var İse Bu Nafakadan Mirasçı Olması Sıfatıyla Sorumlu Olabileceği )

* DEDENİN ÖLÜMÜ NEDENİYLE AMCANIN NAFAKA SORUMLULUĞU ( Küçüğün Aynı Zamanda Amcası da Olan Davalının Bu Aşamada Ancak Dedenin Öldüğü Tarihe Kadar ki Dedenin Sorumlu Tutulabileceği Bir Nafaka Var İse Bu Nafakadan Mirasçı Olması Sıfatıyla Sorumlu Olabileceği - Onun Dışında Henüz Baba ve Dedenin Nafaka Yükümlülükleri Tartışılmadan Amca Aleyhine Nafakaya Hükmedilmesinin Hatalı Olduğu/Açıklanan Nedenlerle Kararın Bozulması Gerektiği )

4721/m. 182, 327, 364, 365

ÖZET : Dava, boşanmadan kaynaklanan tazminat istemine ilişkindir. Olayda, öncelikle iştirak nafakası yükümlüsü olan davalı babadan nafakanın talep edilmesi, eğer davalı babanın sosyal ve ekonomik durumu elverişli değilse ancak bu durumda; mirasçılıktaki sıra göz önünde tutularak diğer davalı dededen nafaka talebinde bulunulabileceği kabul edilmelidir.

Davalı babanın sosyal ve ekonomik durumunun elverişli olmadığı kanaatine varılır da davalı dedenin nafaka yükümlülüğüne başvurulacak olursa; davalı dedenin yargılama sırasında vefat ettiği ve mirasçısının davaya dahil edildiği düşünüldüğünde; küçüğün aynı zamanda amcası da olan davalının bu aşamada olsa olsa ancak; dedenin öldüğü tarihe kadar ki, dedenin sorumlu tutulabileceği bir nafaka var ise bu nafakadan mirasçı olması sıfatıyla sorumlu olabileceği onun dışında henüz baba ve dedenin nafaka yükümlülükleri tartışılmadan amca aleyhine nafakaya hükmedilmesi hatalıdır. Açıklanan nedenlerle kararın bozulması gerekir.

DAVA : Taraflar arasındaki nafaka davasının mahkemece yapılan yargılaması sonucunda, davanın davalı ... yönünden feragat nedeniyle reddine, davalı ve mirasçısı yönünden kısmen kabulüne yönelik olarak verilen hükmün, süresi içinde dahili davalı tarafından temyiz edilmesi üzerine; temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten sonra, dosya içerisindeki bütün kağıtlar okunup gereği düşünüldü:

KARAR : Davacı; küçüğün annesi olduğunu, davalı ile 12.12.2008 tarihinde kesinleşen karar ile boşandıklarını, boşanma davası sırasında karşılıklı dava ve tazminatlardan vazgeçtiklerini, ancak müşterek çocuğun otizm rahatsızlığı olup, özel bakım ve tedavi gerektiğini, tedavisi, okul masrafları, bakıcı gideri olmak üzere aylık ortalama 7.000 TL masrafı olduğunu, diğer davalının davalının babası olup ekonomik durumlarının çok iyi olduğunu, davalının Gürcistanlı bir kız ile evlendiğini, kendisinin de ikinci evliliğini yaptığını ve dokuz aylık bir bebeği olup boşanma davasının derdest olduğunu fakat nafaka almadığını iddia ederek, müşterek çocuk lehine aylık 5.000TL iştirak nafakasının davalılardan müştereken ve müteselsilen tahsilini talep etmiştir.

Davalıya vesayeten, kendisine asaleten ...; öncelikle davaya husumet yönünden itiraz ettiklerini, davalı ...'ın vesayet altında olduğunu, vesayeti altındaki kısıtlının mal varlığını mahkemenin izni olmadan kullanamayacağını, kısıtlının şizofren hastası olduğunu, birlikte yaptıkları işi davacıya bıraktığını, tüm malvarlığını davacının üstüne geçirdiğini, vasi olan davalının ise emekli olup, mal varlığı olarak sadece evinin olduğunu, müşterek çocuğun otizim hastası olduğu iddiasının doğru olmadığını, davacının bu davayı intikam amacı ile açtığını belirterek davanın reddine karar verilmesini talep etmiştir.

Mahkemece; iştirak nafakası yükümlüsü olan davalının kısıtlandığı, bu kişi hakkında açılan davada vasi olan kişinin kanuni temsilci olarak gösterilmesi ve dava ile ilgili tebligatların bu sıfatla ilgiliye karşı yapılması gerektiği, davanın ise kısıtlı nafaka yükümlüsü ve vasinin davalı olarak gösterilmesi suretiyle açıldığı, bu nedenle davalıların pasif husumet ehliyetinin bulunmadığı gerekçesiyle davanın usulden reddine karar verilmiş, hükmün davacı tarafça temyizi üzerine; Dairemizin 22.12.2014 tarih 2014/20406 E. - 17028 K. sayılı ilamı ile; “ Somut olayda; birinci davalı olarak küçüğün babası olan kısıtlı...'in gösterildiği, kanuni temsilcisi olarak da vasisi olan ...'ın adı, soyadı ve adresinin yazıldığı, ikinci davalı olarak ise küçüğün dedesi olanın gösterildiği, diğer bir anlatımla, davanın TMK.nun 328.maddesi uyarınca davalı ...'e, TMK.nun 365.maddesi uyarınca ise davalı ...'a yöneltildiği, bu durumda davalı tarafın husumet itirazının yerinde olmadığı, mahkemece; davada husumetin doğru kişilere yöneltildiği gözetilerek işin esasına girilmesi gerektiğinde” bahisle bozma kararı verilmiştir.

Mahkemece bozma ilamına uyma kararı verilerek yeniden yapılan yargılama neticesinde; davacının iştirak nafakasına ilişkin davalı ... hakkında açmış olduğu davanın feragat nedeni ile reddine, yardım nafakasına ilişkin davalı ... ve mirasçısı ... aleyhine açmış olduğu davanın kısmen kabul kısmen reddine, dava tarihinden geçerli olmak ve daha evvel belirlenmiş olan tedbir nafakası ile tahsilde tekerrür etmemek kaydı ile aylık takdiren 400 TL yardım nafakasının dahili davalıdan alınarak davacıya verilmesine karar verilmiş, hüküm; dahili davalı ... tarafından temyiz edilmiştir.

Dairemizin 22.12.2014 tarih 2014/20406 E. - 17028 K. sayılı ilamında vurgulandığı üzere dava; davalı baba aleyhine açılmış iştirak nafakası ile TMK.nun 365.maddesi uyarınca diğer davalı dede aleyhine açılmış yardım nafakası isteminden ibarettir.

TMK'nun 182/2 maddesinde; velayetin kullanılması kendisine verilmeyen eşin, çocuğun bakım ve eğitim giderlerine gücü oranında katılmak zorunda olduğu hükme bağlanmıştır.

TMK'nun 364. maddesine göre; “Herkes, yardım etmediği takdirde yoksulluğa düşecek olan üstsoyu ve altsoyu ile kardeşlerine nafaka vermekle yükümlüdür. Kardeşlerin nafaka yükümlülükleri, refah içinde bulunmalarına bağlıdır. Eş ile ana ve babanın bakım borçlarına ilişkin hükümler saklıdır.”

TMK'nun 365. maddesine göre de; “Nafaka davası, mirasçılıktaki sıra göz önünde tutularak açılır. Dava, davacının geçinmesi için gerekli ve karşı tarafın malî gücüne uygun bir yardım isteminden ibarettir. Nafakanın, yükümlülerin bir veya bir kaçından istenmesi hakkaniyete aykırıysa hâkim, onların nafaka yükümlülüğünü azaltabilir veya kaldırabilir... Hâkim, istem hâlinde, irat biçiminde ödenmesine karar verilen nafakanın gelecek yıllarda tarafların sosyal ve ekonomik durumlarına göre ne miktarda ödeneceğini karara bağlayabilir...”

Temyize konu davada; davalılardan baba... kısıtlı olup diğer davalı onun babası ve aynı zamanda vasisidir. Yargılama sırasında davalı ... ... vefat etmiş, mirasçısı olan ... davaya dahil edilmiş, bunun yanında ... diğer davalı...'in de vasisi olarak atanmıştır. Yine yargılama devam ederken davacı tarafça davalılardan... aleyhine açılan davadan feragat edildiği, dahili davalı ...'ın küçüğün amcası olup kanunen yardım nafakası ile yükümlü olduğu iddia edilerek davanın dahili davalı amca açısından yardım nafakası olarak devam etmesini istedikleri belirtilmiş, mahkemece de; aylık 400 TL yardım nafakasının dahili davalıdan alınarak davacıya verilmesine karar verilmiştir.

TKM'nun 327. maddesine göre; çocuğun bakımı, eğitimi ve korunması için gerekli giderler ana ve baba tarafından karşılanır. Yine yukarıda ki kanun hükümleri uyarınca nafaka davası mirasçılıktaki sıra göz önünde tutularak açılır.

Tüm bu açıklamalar ışığında, somut olay incelendiğinde; öncelikle iştirak nafakası yükümlüsü olan davalı babadan nafakanın talep edilmesi, eğer davalı babanın sosyal ve ekonomik durumu elverişli değilse ancak bu durumda; mirasçılıktaki sıra göz önünde tutularak diğer davalı dededen nafaka talebinde bulunulabileceği kabul edilmelidir.

Bunun yanında; şayet davalı babanın sosyal ve ekonomik durumunun elverişli olmadığı kanaatine varılır da davalı dedenin nafaka yükümlülüğüne başvurulacak olursa; davalı dede ...... ...'ın yargılama sırasında vefat ettiği ve mirasçısı ...'ın davaya dahil edildiği düşünüldüğünde; küçüğün aynı zamanda amcası da olan davalının bu aşamada olsa olsa ancak; dedenin öldüğü tarihe kadarki, dedenin sorumlu tutulabileceği bir nafaka var ise bu nafakadan mirasçı olması sıfatıyla sorumlu olabileceği onun dışında henüz baba ve dedenin nafaka yükümlülükleri tartışılmadan amca aleyhine nafakaya hükmedilmesi doğru değildir.

O halde mahkemece; yukarıdaki açıklamalara dikkat edilmeden, yanılgılı değerlendirme ve yazılı gerekçe ile hüküm kurulmuş olası doğru görülmemiş bozmayı gerektirmiştir.

SONUÇ : Yukarıda açıklanan nedenlerle hükmün HUMK.nun 428. maddesi gereğince temyiz eden davalı ... yararına BOZULMASINA, peşin alınan temyiz harcının istek halinde temyiz edene iadesine, 6100 Sayılı HMK'nun geçici madde 3 atfıyla 1086 Sayılı HUMK.nun 440. maddesi gereğince karar düzeltme yolu kapalı olmak üzere, 06.02.2019 gününde oybirliğiyle karar verildi.

**********

T.C YARGITAY
3.Hukuk Dairesi
Esas: 2014/ 20406
Karar: 2014 / 17028
Karar Tarihi: 22.12.2014

NAFAKA DAVASI – VELAYETİ ANNEYE VERİLMİŞ OLAN KÜÇÜK İÇİN NAFAKA İSTEMİ – HUSUMETİN DOĞRU KİŞİLERE YÖNELTİLDİĞİ GÖZETİLEREK İŞİN ESASINA GİRİLEREK KARAR VERİLMESİ – DAVANIN USULDEN REDDİNİN İSABETSİZ OLUŞU

ÖZET: Dava, velayeti anneye verilmiş olan küçük için nafaka istemine ilişkindir. Mahkemece; davada husumetin doğru kişilere yöneltildiği gözetilerek, işin esasına girilmesi ve uyuşmazlık hakkında bir hüküm tesis edilmesi gerekirken, yanılgılı değerlendirme ve eksik inceleme ile davanın usulden reddine karar verilmesi doğru görülmemiştir.

(4721 S. K. m. 14, 328, 365) (6100 S. K. m. 51)

Dava: Taraflar arasında görülen nafaka davasının yapılan muhakemesi sonunda mahalli mahkemece verilen hüküm davacı vekili tarafından temyiz edilmiştir.

Temyiz isteminin süresi içinde olduğu anlaşıldıktan sonra dosyadaki bütün kağıtlar okunup gereği düşünüldü:

Karar: Davacı vekili dilekçesinde; müvekkili ile davalılardan C. G. K.’ın boşandıklarını, ancak boşanma davasında velayeti müvekkiline verilen müşterek çocuk M. C. için nafaka talep edilmediğini, müşterek çocuğun otizm rahatsızlığı nedeniyle özel okulda eğitim gördüğünü, giderlerinin tamamının müvekkili tarafından karşılandığını, davalı C. G. K.’ın kısıtlanması nedeniyle mal varlığının bulunmadığını, babası olan diğer davalının ise yörenin sayılı işadamlarından olduğunu ileri sürerek; müşterek çocuk için davalı baba C. G. K. ve davalı dede A. K.’ın aylık 5.000 TL iştirak nafakasını müştereken veya müteselsilen ödemelerine karar verilmesini talep etmiştir.

Davalılar vekili cevap dilekçesinde; müvekkillerinden A. K.’ın, diğer müvekkili C. G. K.’ın vasisi olduğunu, vasinin doğrudan davanın tarafı olamayacağını, bu nedenle müvekkili A. O. yönünden husumet itirazında bulunduklarını, esas yönünden ise müvekkili C. G. K.’ın işsiz olup tüm ihtiyaçlarının diğer müvekkili A. O. tarafından karşılandığını savunarak, davanın reddini dilemiştir.

Mahkemece; iştirak nafakası yükümlüsü olan davalı C. G. K.’ın kısıtlandığı, bu kişi hakkında açılan davada vasi olan kişinin kanuni temsilci olarak gösterilmesi ve dava ile ilgili tebligatların bu sıfatla ilgiliye karşı yapılması gerektiği, davanın ise kısıtlı nafaka yükümlüsü ve vasinin davalı olarak gösterilmesi suretiyle açıldığı, bu nedenle davalıların pasif husumet ehliyetinin bulunmadığı gerekçesiyle davanın usulden reddine karar verilmiş; hüküm, davacı vekili tarafından temyiz edilmiştir.

Dava, velayeti anneye verilmiş olan küçük için nafaka istemine ilişkindir.

TMK.nun 14.maddesi hükmüne göre; kısıtlıların fiil ehliyeti yoktur. Bundan dolayı, kısıtlıların dava ehliyeti de yoktur (HMK. md. 51).

Dava ehliyeti olmayan bir kısıtlıya karşı açılan dava dilekçesinde; davalı olarak kısıtlının, temsilcisi olarak da kanuni temsilcisinin adı, soyadı ve adresi yazılır.

Bu şekilde açılan bir davada, kanuni temsilci taraf değildir. Taraf, kanuni temsilci tarafından temsil edilen kısıtlıdır. Kanuni temsilci ise, taraf olan kısıtlının temsilcisidir.

Öte yandan, TMK.nun 365.maddesi; yardım nafakası davasının, mirasçılıktaki sıra gözönünde tutularak açılacağını hükme bağlamıştır.

Buna göre, nafaka yükümlüsü babanın ölmüş olması veya bakma gücünün olmaması üzerine bir üst zümrede yeralan dededen de nafaka istenebilir.

Bu açıklamalar ışığında dava dilekçesi incelendiğinde, birinci davalı olarak küçüğün babası olan kısıtlı C. G.’in gösterildiği, kanuni temsilcisi olarak da vasisi olan A. O.’ın adı, soyadı ve adresinin yazıldığı, ikinci davalı olarak ise küçüğün dedesi olan A. O.’ın gösterildiği anlaşılmaktadır. Diğer bir anlatımla, davanın TMK.nun 328.maddesi uyarınca davalı C. G.’e, TMK.nun 365.maddesi uyarınca ise davalı A.O.’a yöneltildiği, bu durumda davalı tarafın husumet itirazının yerinde olmadığı açıktır.

O halde mahkemece; davada husumetin doğru kişilere yöneltildiği gözetilerek, işin esasına girilmesi ve uyuşmazlık hakkında bir hüküm tesis edilmesi gerekirken, yanılgılı değerlendirme ve eksik inceleme ile davanın usulden reddine karar verilmesi doğru görülmemiştir.

Sonuç: Bu itibarla yukarıda açıklanan esaslar gözönünde tutulmaksızın yazılı şekilde hüküm tesisi isabetsiz, temyiz itirazları bu nedenlerle yerinde olduğundan kabulü ile hükmün HUMK.nun 428.maddesi gereğince BOZULMASINA ve peşin alınan temyiz harcının istek halinde temyiz eden tarafa iadesine, 22.12.2014 tarihinde oybirliği ile, karar verildi.

@bizdenoku